29 Temmuz 2010 Perşembe
"Işığa Kavuşmak" Projesinin Tanımı
IŞIĞA KAVUŞMAK
“Işığa Kavuşmak” Şile fenerinin 150.yıl kutlamaları çerçevesinde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü taraflarınca tasarlanıp geliştirilen, sponsorluğunu İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı, Şile Belediyesi ile Dedeman Otel-Şile’nin üstlendikleri bir Çevresel Sanat / Çevrede Lif Sanatı- paketleme projesidir.
Projenin tanımı
Projede, geçmişten bugüne kalan, yarınlarda da var olmaya devam edecek, Şile ile bütünleşmiş, Şile’yi Şile yapan yerel kültürel ve otantik değerlerin başında gelen Şile feneri ile Şile bezi tarihte ilk defa sanatsal bir etkinlikle bir araya gelmiş oldular. Bu bir anlamda birbirini yıllardır tanıyan ancak bir araya gelemeyen iki eski dostun birinin doğum gününde ötekinin onu kutlamak, hediye vermek için ziyarete gelmesiyle ortaya çıkan bir kucaklaşma, sarılma eylemidir.
Genel anlamda fener deniz ilişkisi herkesin malumudur. Biri diğerinin varoluş nedenidir. Fener varsa deniz, deniz varsa fener vardır. Şile’deki Karadeniz, tıpkı diğer denizler gibi, adeta fenerlerine kavuşmak için yıllardır ona doğru durmadan dalgalarını art arda gönderip durmaktadır. (Karadeniz’in bazen coşmasının, hırçınlaşmasının sebebi belki de fenerine kavuşma isteğidir, kim bilir?) Bu göndermelere fenerin de kayıtsız kaldığını söylemek mümkün değildir. O da geceler boyunca bıkıp usanmadan denizine doğru ışık yollamaktadır. Ancak bu soyut göndermeler “Işığa Kavuşmak” projesine kadar somuta dönüşmemiştir. İşte bu projede Şile bezi çok sevdiği eski dostuna büyük bir iyilik yapıp, onu denizi ile hem görsel hem de fiziki anlamda birleştirmekte, el ele tutuşmasını, sağlamaktadır. Bu görsel şölen, bezin fenere verdiği 150. doğum günü hediyesidir.
Projeyi gerçekleştiren bizler, yalnızca hediyenin verilmesine aracılık eden, onların süre gelen ve gelecek olan yaşantılarının kısa bir zamanına saygı ile dahil olan kişileriz, hepsi bu.
Günümüzde Şile fenerinin ve Şile bezinin maddi anlamda var oluş sebeplerinin ötesinde, özlerinde saklı tuttukları çok önemli, farklı anlamları vardır. Artık fener, yalnızca sıradan bir fener, bez yalnızca sıradan bir bez değildir. Yerel, sosyolojik, psikolojik değişimler, gelişmeler yaşanmışlıklar, geçmişten yarınlara taşınmak üzere, bir biçimde, onlarda kodlanmışlardır. Bu nedenle yapılacak olan çalışma sıradan bir paketleme, örtme işi değildir. Burada herhangi bir nesne herhangi bir malzeme ile kaplanmamıştır. Yapılanın özünü, amacını tam olarak anlamadan, kavramadan yüzeysel olarak değerlendirmek yapıta zarar verir.
“Işığa Kavuşmak” başlıklı proje, çevrede yapılan sanatsal çalışmaların ne ilki ne de sonuncusudur. Çevrede paketleme, örtme, sarma uygulamalarını sanat tarihinde, başka amaçlara yönelik olarak yapıldıklarını görmek mümkündür.
Işığa Kavuşmak Projesinin Arazi Sanatı ve Çevresel Sanat ile İlişkisi:
Özellikle XX.yüzyılın başlangıcından itibaren ivme kazanan endüstriyel/teknolojik/bilimsel gelişmeler, bu gelişmelerin sanata yansıması, özellikle resim ve heykel sanatlarının kendilerini yeni baştan sorgulamalarına yol açmıştı. Bu dönemde öz ve biçime yönelik yeni arayışların, düşüncelerin, disiplinler arası interaktif ilişkilerin tetiklemesi ile sanat alanında yeni manifestolar yayınlanmaya ve beraberinde, geleneksel olanlar sarsılmaya, yeni akımlar doğmaya başladı. Disiplinler arasındaki kalın çizgiler inceldi, kimi zaman silindi. Yüzyılın ilk yarısında baş döndürücü bir hızla yaşananların devamında 60’lı yılların sonunda bir grup öncü sanatçı, yapay çevrede olan her şeyi ret edip, kendilerini doğal çevrede bulmaya çalıştılar. Doğaya çıkarak, doğanın içinde, doğa ile birlikte sanatsal etkinliklerde bulunmaya başladılar. Kimsenin bulunmadığı yerlerde, çöllerde, dağ başlarında, göl kenarlarında dozer, kepçe gibi ağır iş makineleri ile çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece Arazi Sanatı doğmuş oldu. Bu grubun öncüleri arasında çöllere çizgi çizen, yarıklar açan Walter de Maria’yı, Michael Heizer’i, dairesel, spiral formlar, rampalar yapan Richard Long’u, Robert Smithson’u, Robert Morris’i, Nancy Holt’u sayabiliriz.
Tarihsel süreç içinde öncü grubu, çevre bilinci daha da gelişmiş, yapılan işlerin çevreye yapabileceği olumsuz etkilere çok dikkat eden çevreci bir sanatçı topluluğu izledi. Zaten öncüler de yaptıkları son çalışmalarında bu konuya çok önem veriyorlardı. Çevresel Sanat, arazi sanatının devamı olarak sanat gündemindeki yerini aldı.
Bu dönemde, doğal çevreye perde çeken, ağaçları, kayaları paketleyen çalışmaların yanı sıra yapay çevredeki mimari yapıları kaplayan Christo öne çıkmaya başladı. Sanat alanındaki paketleme çalışmaları her ne kadar Christo adı ile özdeşleşmiş olsa da bu teknik ile yapılan ilk iş Man Ray’in 1920 yılında uyguladığı “Bir Bilmecemsi Nesne”dir (An Enigmatik Object). Ancak, daha önce belirtildiği gibi, doğa ve yakın çevre içindeki büyük paketlemeler Christo tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar açıkça belli olan, olmayan arasındaki çizgide gezinen kimi zaman politik, kimi zaman apolitik paketlemelerdir. (Örneğin, Şikago’daki Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin paketlenmesi ile sanat eserlerini içinde barındıran binanın kendisi sanat nesnesine dönüşüyordu. Almanya’nın ilk parlamento binası olan “Reichstag”ın paketlenmesi, II. Dünya savaşından sonra ikiye ayrılan Almanya’nın yeniden birleşmesini sembolize ediyordu.) Christo tüm çalışmalarında, ileri teknoloji ile ürettirmiş olduğu, dış şartlara dirençli, özel sentetik (polipropilen, poliester) tekstiller kullanmaktadır. Onun uygulamalarının otantik (yöresel) olanlarla ve onların bir araya getirilmesi ile bir ilgisi yoktur.
“Işığa Kavuşmak” isimli projede, yeni olan, yukarıda da açıklandığı gibi, Şile’nin kimliğinde yer alan iki mühürün, çok değerli kültürel ve otantik değerlerin ilk defa örtme/giydirme yöntemi ile bir araya getirilmesidir. İşin özü ve önemli olan budur. Bu anlamda bir çalışma daha önce yapılmamıştır.
Işığa Kavuşmak Projesinin Çevrede Lif Sanatı ile İlişkisi:
Bu çalışma, diğer yandan proje sorumlularından Prof. Kemal Can’ın yeni bir söylem biçimi olarak geliştirdiği “Çevrede Lif Sanatı”na da göndermeler yapmaktadır. Prof. Can, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğrencileriyle, (ki bu öğrenciler Fotoğraf Bölümü öğrencileri ile birlikte bu çalışmada da yer alacaklardır.) bölümde verilmekte olan Lif Sanatı II dersi kapsamında, farklı mevsimlerde doğaya çıkıp, tekstil malzeme ve tekniklerini kullanarak doğa ile birlikte doğanın içinde sanatsal çalışmalar yapmaktadır.
Projenin uygulaması sırasında yar boyunca uzun zig zaglar yaparak fenere uzanan ve onu kucaklayan bez hareketinin denizden başlatılması (ya da denizde sonlandırılması), özel olarak, dokunan bezlerin Karadeniz’in suyunda yıkanması işlemine, genel olarak da deniz-fener ilişkisine göndermeler yapmaktadır.
Uygulama sırasında değişik fotoğraflama tekniklerinin kullanılması ile farklı türden derinlikler kazanacak olan projenin, zamanı geldiğinde sökülüp, toparlanarak sonlandırılması gerçekte projenin bittiği anlamına gelmez. Proje, durağan ve hareketli görüntülerin farklı mekanlarda, zamanlarda sergilenmelerinin yanı sıra İnteraktif bir ilişki içinde projenin gerçekleştirilmesinde emeği geçen, destek veren Şileliler sayesinde “–Biliyor musunuz? Bir gün buraya Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden bir grup geldi… diğerlerine pek benzemiyorlardı” diye başlayan ve –“… böylece Karadeniz ile Fener, Şile bezi sayesinde bir araya gelmiş oldular, adeta iki sevgili gibi birbirlerine kavuştular diye biten öykülerle sonraki kuşaklara aktarılıp yaşamaya devam edecektir. Ayrıca burada kullanıldığı için özel bir anlam kazanan bezin, ileride bu konu ile ilintili olarak, farklı platformlarda değerlendirilmesi de düşünülmektedir.
Prof. Kemal Can
(Proje Sorumlusu)
Çalışma Topluluğu
Proje Sorumluları: Prof. Kemal CAN (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Başkanı)
Yrd. Doç. Ozan Bilgiseren (Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı)
Proje Koordinatörü: Prof. Yusuf Murat (Fotoğraf Bölümü Başkanı)
Uygulama Grubu Lideri: Yrd.Doç. Bülent Çınar (Heykel Bölümü Öğretim Üyesi)
Yardımcılar: Arş.Gör.Tuna Karayaka (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü)
Arş.Gör.Gözde Bursalıgil (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü)
Uygulama Grubu:
Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Öğrencileri
Teknik Elemanlar
Projenin uygulanması
Tarihsel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, yapımına 1859 yılında başlanan ve 1960 yılında hizmete giren Şile feneri, ışık göndermeyi engellemeyecek bir biçimde, ilgili öğretim üyeleri, öğrenciler ve teknik elemanlardan oluşan uygulama grubu tarafından balkondan(şerefeden) aşağıya doğru dökümlü bir şekilde Şile bezi ile kaplanacaktır.
Yine aynı grup, Şile bezini kaplanan fenerden yalıyara doğru devam ettirerek yar boyunca geniş zig zaglar çizecek, dalgalanmalar yapacak ve ucu denizin içinde sonlanacak şekilde geniş bantlar-drapeler halinde yerleştireceklerdir. Çalışmalar sırasında Şile bezinin yanı sıra kesinlikle doğaya ve çevreye zarar vermeyecek malzeme ve araç gereçler kullanılacaktır. Çalışmanın bitiminde her şey toplanacaktır.
Çalışma Tarihi ve Programı
18– 26 Temmuz 2010
1.gün - Yola çıkış, otele yerleşme, keşif.
2.gün - Çalışmaya başlama, organizasyon, ekip hazırlıkları, çekimler…
3.gün - Çalışmaya devam, fener üzerindeki uygulamalar, çekimler..
4.gün - Çalışmaya devam, fener, arazi ve deniz üzerindeki uygulamalar, çekimler…
5.gün - Çalışmaya devam, örtme işleminin sonlandırılmasına doğru, hareketli ve sabit görüntülemeler..
6.gün - Fener, arazi ve denizdeki uygulamaların bitimi. Farklı teknikler ile çekimlere devam, 7.gün - Detayları sonlandırma, SUNUM
“Işığa Kavuşmak” Şile fenerinin 150.yıl kutlamaları çerçevesinde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü taraflarınca tasarlanıp geliştirilen, sponsorluğunu İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı, Şile Belediyesi ile Dedeman Otel-Şile’nin üstlendikleri bir Çevresel Sanat / Çevrede Lif Sanatı- paketleme projesidir.
Projenin tanımı
Projede, geçmişten bugüne kalan, yarınlarda da var olmaya devam edecek, Şile ile bütünleşmiş, Şile’yi Şile yapan yerel kültürel ve otantik değerlerin başında gelen Şile feneri ile Şile bezi tarihte ilk defa sanatsal bir etkinlikle bir araya gelmiş oldular. Bu bir anlamda birbirini yıllardır tanıyan ancak bir araya gelemeyen iki eski dostun birinin doğum gününde ötekinin onu kutlamak, hediye vermek için ziyarete gelmesiyle ortaya çıkan bir kucaklaşma, sarılma eylemidir.
Genel anlamda fener deniz ilişkisi herkesin malumudur. Biri diğerinin varoluş nedenidir. Fener varsa deniz, deniz varsa fener vardır. Şile’deki Karadeniz, tıpkı diğer denizler gibi, adeta fenerlerine kavuşmak için yıllardır ona doğru durmadan dalgalarını art arda gönderip durmaktadır. (Karadeniz’in bazen coşmasının, hırçınlaşmasının sebebi belki de fenerine kavuşma isteğidir, kim bilir?) Bu göndermelere fenerin de kayıtsız kaldığını söylemek mümkün değildir. O da geceler boyunca bıkıp usanmadan denizine doğru ışık yollamaktadır. Ancak bu soyut göndermeler “Işığa Kavuşmak” projesine kadar somuta dönüşmemiştir. İşte bu projede Şile bezi çok sevdiği eski dostuna büyük bir iyilik yapıp, onu denizi ile hem görsel hem de fiziki anlamda birleştirmekte, el ele tutuşmasını, sağlamaktadır. Bu görsel şölen, bezin fenere verdiği 150. doğum günü hediyesidir.
Projeyi gerçekleştiren bizler, yalnızca hediyenin verilmesine aracılık eden, onların süre gelen ve gelecek olan yaşantılarının kısa bir zamanına saygı ile dahil olan kişileriz, hepsi bu.
Günümüzde Şile fenerinin ve Şile bezinin maddi anlamda var oluş sebeplerinin ötesinde, özlerinde saklı tuttukları çok önemli, farklı anlamları vardır. Artık fener, yalnızca sıradan bir fener, bez yalnızca sıradan bir bez değildir. Yerel, sosyolojik, psikolojik değişimler, gelişmeler yaşanmışlıklar, geçmişten yarınlara taşınmak üzere, bir biçimde, onlarda kodlanmışlardır. Bu nedenle yapılacak olan çalışma sıradan bir paketleme, örtme işi değildir. Burada herhangi bir nesne herhangi bir malzeme ile kaplanmamıştır. Yapılanın özünü, amacını tam olarak anlamadan, kavramadan yüzeysel olarak değerlendirmek yapıta zarar verir.
“Işığa Kavuşmak” başlıklı proje, çevrede yapılan sanatsal çalışmaların ne ilki ne de sonuncusudur. Çevrede paketleme, örtme, sarma uygulamalarını sanat tarihinde, başka amaçlara yönelik olarak yapıldıklarını görmek mümkündür.
Işığa Kavuşmak Projesinin Arazi Sanatı ve Çevresel Sanat ile İlişkisi:
Özellikle XX.yüzyılın başlangıcından itibaren ivme kazanan endüstriyel/teknolojik/bilimsel gelişmeler, bu gelişmelerin sanata yansıması, özellikle resim ve heykel sanatlarının kendilerini yeni baştan sorgulamalarına yol açmıştı. Bu dönemde öz ve biçime yönelik yeni arayışların, düşüncelerin, disiplinler arası interaktif ilişkilerin tetiklemesi ile sanat alanında yeni manifestolar yayınlanmaya ve beraberinde, geleneksel olanlar sarsılmaya, yeni akımlar doğmaya başladı. Disiplinler arasındaki kalın çizgiler inceldi, kimi zaman silindi. Yüzyılın ilk yarısında baş döndürücü bir hızla yaşananların devamında 60’lı yılların sonunda bir grup öncü sanatçı, yapay çevrede olan her şeyi ret edip, kendilerini doğal çevrede bulmaya çalıştılar. Doğaya çıkarak, doğanın içinde, doğa ile birlikte sanatsal etkinliklerde bulunmaya başladılar. Kimsenin bulunmadığı yerlerde, çöllerde, dağ başlarında, göl kenarlarında dozer, kepçe gibi ağır iş makineleri ile çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece Arazi Sanatı doğmuş oldu. Bu grubun öncüleri arasında çöllere çizgi çizen, yarıklar açan Walter de Maria’yı, Michael Heizer’i, dairesel, spiral formlar, rampalar yapan Richard Long’u, Robert Smithson’u, Robert Morris’i, Nancy Holt’u sayabiliriz.
Tarihsel süreç içinde öncü grubu, çevre bilinci daha da gelişmiş, yapılan işlerin çevreye yapabileceği olumsuz etkilere çok dikkat eden çevreci bir sanatçı topluluğu izledi. Zaten öncüler de yaptıkları son çalışmalarında bu konuya çok önem veriyorlardı. Çevresel Sanat, arazi sanatının devamı olarak sanat gündemindeki yerini aldı.
Bu dönemde, doğal çevreye perde çeken, ağaçları, kayaları paketleyen çalışmaların yanı sıra yapay çevredeki mimari yapıları kaplayan Christo öne çıkmaya başladı. Sanat alanındaki paketleme çalışmaları her ne kadar Christo adı ile özdeşleşmiş olsa da bu teknik ile yapılan ilk iş Man Ray’in 1920 yılında uyguladığı “Bir Bilmecemsi Nesne”dir (An Enigmatik Object). Ancak, daha önce belirtildiği gibi, doğa ve yakın çevre içindeki büyük paketlemeler Christo tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar açıkça belli olan, olmayan arasındaki çizgide gezinen kimi zaman politik, kimi zaman apolitik paketlemelerdir. (Örneğin, Şikago’daki Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin paketlenmesi ile sanat eserlerini içinde barındıran binanın kendisi sanat nesnesine dönüşüyordu. Almanya’nın ilk parlamento binası olan “Reichstag”ın paketlenmesi, II. Dünya savaşından sonra ikiye ayrılan Almanya’nın yeniden birleşmesini sembolize ediyordu.) Christo tüm çalışmalarında, ileri teknoloji ile ürettirmiş olduğu, dış şartlara dirençli, özel sentetik (polipropilen, poliester) tekstiller kullanmaktadır. Onun uygulamalarının otantik (yöresel) olanlarla ve onların bir araya getirilmesi ile bir ilgisi yoktur.
“Işığa Kavuşmak” isimli projede, yeni olan, yukarıda da açıklandığı gibi, Şile’nin kimliğinde yer alan iki mühürün, çok değerli kültürel ve otantik değerlerin ilk defa örtme/giydirme yöntemi ile bir araya getirilmesidir. İşin özü ve önemli olan budur. Bu anlamda bir çalışma daha önce yapılmamıştır.
Işığa Kavuşmak Projesinin Çevrede Lif Sanatı ile İlişkisi:
Bu çalışma, diğer yandan proje sorumlularından Prof. Kemal Can’ın yeni bir söylem biçimi olarak geliştirdiği “Çevrede Lif Sanatı”na da göndermeler yapmaktadır. Prof. Can, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğrencileriyle, (ki bu öğrenciler Fotoğraf Bölümü öğrencileri ile birlikte bu çalışmada da yer alacaklardır.) bölümde verilmekte olan Lif Sanatı II dersi kapsamında, farklı mevsimlerde doğaya çıkıp, tekstil malzeme ve tekniklerini kullanarak doğa ile birlikte doğanın içinde sanatsal çalışmalar yapmaktadır.
Projenin uygulaması sırasında yar boyunca uzun zig zaglar yaparak fenere uzanan ve onu kucaklayan bez hareketinin denizden başlatılması (ya da denizde sonlandırılması), özel olarak, dokunan bezlerin Karadeniz’in suyunda yıkanması işlemine, genel olarak da deniz-fener ilişkisine göndermeler yapmaktadır.
Uygulama sırasında değişik fotoğraflama tekniklerinin kullanılması ile farklı türden derinlikler kazanacak olan projenin, zamanı geldiğinde sökülüp, toparlanarak sonlandırılması gerçekte projenin bittiği anlamına gelmez. Proje, durağan ve hareketli görüntülerin farklı mekanlarda, zamanlarda sergilenmelerinin yanı sıra İnteraktif bir ilişki içinde projenin gerçekleştirilmesinde emeği geçen, destek veren Şileliler sayesinde “–Biliyor musunuz? Bir gün buraya Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden bir grup geldi… diğerlerine pek benzemiyorlardı” diye başlayan ve –“… böylece Karadeniz ile Fener, Şile bezi sayesinde bir araya gelmiş oldular, adeta iki sevgili gibi birbirlerine kavuştular diye biten öykülerle sonraki kuşaklara aktarılıp yaşamaya devam edecektir. Ayrıca burada kullanıldığı için özel bir anlam kazanan bezin, ileride bu konu ile ilintili olarak, farklı platformlarda değerlendirilmesi de düşünülmektedir.
Prof. Kemal Can
(Proje Sorumlusu)
Çalışma Topluluğu
Proje Sorumluları: Prof. Kemal CAN (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Başkanı)
Yrd. Doç. Ozan Bilgiseren (Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı)
Proje Koordinatörü: Prof. Yusuf Murat (Fotoğraf Bölümü Başkanı)
Uygulama Grubu Lideri: Yrd.Doç. Bülent Çınar (Heykel Bölümü Öğretim Üyesi)
Yardımcılar: Arş.Gör.Tuna Karayaka (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü)
Arş.Gör.Gözde Bursalıgil (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü)
Uygulama Grubu:
Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Öğrencileri
Teknik Elemanlar
Projenin uygulanması
Tarihsel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, yapımına 1859 yılında başlanan ve 1960 yılında hizmete giren Şile feneri, ışık göndermeyi engellemeyecek bir biçimde, ilgili öğretim üyeleri, öğrenciler ve teknik elemanlardan oluşan uygulama grubu tarafından balkondan(şerefeden) aşağıya doğru dökümlü bir şekilde Şile bezi ile kaplanacaktır.
Yine aynı grup, Şile bezini kaplanan fenerden yalıyara doğru devam ettirerek yar boyunca geniş zig zaglar çizecek, dalgalanmalar yapacak ve ucu denizin içinde sonlanacak şekilde geniş bantlar-drapeler halinde yerleştireceklerdir. Çalışmalar sırasında Şile bezinin yanı sıra kesinlikle doğaya ve çevreye zarar vermeyecek malzeme ve araç gereçler kullanılacaktır. Çalışmanın bitiminde her şey toplanacaktır.
Çalışma Tarihi ve Programı
18– 26 Temmuz 2010
1.gün - Yola çıkış, otele yerleşme, keşif.
2.gün - Çalışmaya başlama, organizasyon, ekip hazırlıkları, çekimler…
3.gün - Çalışmaya devam, fener üzerindeki uygulamalar, çekimler..
4.gün - Çalışmaya devam, fener, arazi ve deniz üzerindeki uygulamalar, çekimler…
5.gün - Çalışmaya devam, örtme işleminin sonlandırılmasına doğru, hareketli ve sabit görüntülemeler..
6.gün - Fener, arazi ve denizdeki uygulamaların bitimi. Farklı teknikler ile çekimlere devam, 7.gün - Detayları sonlandırma, SUNUM